-
1 parole
-
2 remplir
v t1 doldurmak2 écrire doldurmak3 agir söz tutmak4 remplir les conditions koşulları yerine getirmek -
3 engagement
-
4 брать
almak,tutmak; ele geçirmek,zapt etmek; aşmak; sapmak,gitmek* * *несов.; сов. - взять1) врз almak; tutmakвзять ребёнка за́ руку — çocuğu elinden tutmak
не бери́ (рука́ми) — tutma
брать дете́й с собо́й — çocuklarını (beraber) almak
брать рабо́ту на́ дом — eve iş almak
возьми́ (с собо́й) зонт — yanına şemsiye al
в теа́тр его́ не взя́ли — onu tiyatroya almadılar
брать такси́ — taksi tutmak
брать что-л. в долг — eğreti almak
брать де́ньги взаймы́ — borç para almak
брать хлеб в бу́лочной — fırından ekmek almak
брать от жи́зни всё — перен. hayattan kâm almak
брать нало́ги — vergi almak
за э́то нало́гов не беру́т — bunun vergisi yoktur
брать сло́во с кого-л. — перен. (birinden) söz almak; (birine) söz verdirmek
брать пле́нных — esir almak
престу́пника взя́ли но́чью — suçluyu gece tuttular
брать кре́пость шту́рмом — kaleyi hücumla almak
взять ферзя́ — шахм. veziri almak
2) ( делать вывод) çıkarmak, uydurmakотку́да ты взял, что мы уезжа́ем? — nereden çıkardın gideceğimizi?
3) перен. ( овладевать) almak; tutmak; işlemekменя́ смех берёт — gülesim geliyor
меня́ взял страх — beni bir korkudur aldı
тут меня́ взяло́ сомне́ние — derken şüpheye düştüm
4) ( преодолевать) aşmakбрать препя́тствие — engeli aşmak
по́езд брал подъём — tren rampayı çıkıyordu
5) в соч.он берёт прилежа́нием — ona başarı kazandıran çalışkanlığıdır
6) в соч.э́то стекло́ пу́ля не берёт — bu cama kurşun işlemez
меня́ и снотво́рное не берёт — uykum ilacı da tutmuyor
ружьё берёт на две́сти ме́тров — çiftenin atımı iki yüz metre
э́ту до́ску ножо́м не возьмёшь — bu tahtayı bıçakla kesemezsin
7) ( направляться) gitmek; sapmakбрать вле́во — sola sapmak
бери́ пря́мо — doğru git
8) ( о неожиданном действии) kalkmak, tutmakа он взял и / да уе́хал — tuttu gitti
9) с некоторыми сущ. образуют устойчивые сочетаниябрать в расчёт — hesaba almak / katmak
брать кого-л. под защи́ту — himayesine almak
брать нача́ло (восходить) — (kadar) inmek
брать направле́ние на... — yönünü tutmak
••брать в свиде́тели — tanık tutmak / göstermek
брать приме́р с кого-л. — örnek almak
брать на себя́ — üstlenmek, üstüne almak
брать на себя́ отве́тственность за что-л. — (bir şeyin) sorumluluğunu üstüne almak / üstlenmek
брать на себя́ расхо́ды по... —... giderlerini üstlenmek
брать (на себя́) обяза́тельство — taahhüt altına girmek
брать вину́ на себя́ — suçu üstüne almak
брать сло́во (на собрании) — söz almak
брать руково́дство в свои́ руки́ — yönetimi eline almak
брать себя́ в ру́ки — kendine hâkim olmak
брать верх над кем-чем-л. — (birine, bir şeye) üstün gelmek, galebe çalmak
пу́ля его́ не берёт — onun kurşun işlemezliği var, ona kurşun geçmiyor
да́же го́ды его́ не беру́т — onu yıllar bile alt edemiyor
взять / возьмём тако́й вопро́с:... — şu sorunu ele alalım:...
-
5 halten
halten <hält, hielt, gehalten> ['haltən]I vi2) ( festsitzen) tutmak3) ( widerstandsfähig sein) dayanıklı olmak, sağlam olmak;Sport hält jung spor insanı genç tutarzu jdm \halten birini tutmakII vt1) (fest\halten) tutmak;die Beine ins Wasser \halten bacaklarını suya tutmak;etw offen \halten (a. fig) bir şeyi açık tutmak;halt den Mund! ( fam) çeneni tut!2) (zurück\halten) tutmak (auf\halten); durdurmak; sport tutmak3) ( besitzen) sahip olmak (-e)ein Land besetzt \halten bir ülkeyi işgal altında tutmaksein Wort \halten sözünü tutmak, sözünde durmak;was man verspricht, muss man auch \halten verilen söz tutulur6) ( gestalten)das Zimmer ganz in Weiß \halten odayı bembeyaz yapmak7) ( erachten)etw/jdn für etw \halten bir şeyi/kimseyi bir şey sanmak;jdn für blöd \halten birini enayi yerine koymak;etw für gut/richtig \halten bir şeyi iyi/doğru bulmak;ich halte ihn für ziemlich intelligent onun oldukça zeki olduğunu sanıyorum;viel/nichts von jdm \halten birini gözü çok tutmak/hiç tutmamak;wofür \halten Sie mich? beni ne sanıyorsunuz?;was \halten Sie davon? buna ne diyorsunuz?III vrsich \halten2) ( sich orientieren) tutmak (an -);\halten Sie sich links/Richtung Norden solu/kuzey yönünü tutunuz;sich an die Regeln \halten kurallara uymak3) (fest\halten) tutunmak; (sich aufrecht \halten) kendini dik tutmak;sich auf den Beinen \halten kendini ayakta tutmak -
6 заводить
sokmak; bırakmak,götürmek; edinmek,tutmak,almak; kurmak,işletmek,çalıştırmak* * *несов.; сов. - завести́1) (вводить куда-л.) sokmak2) разг. (отводить куда-л.) bırakmak, götürmek3) ( уводить далеко) (uzaklara) götürmekкуда́ ты нас завёл? — bizi nereye getirdin?
4) перен. götürmekспор завёл нас сли́шком далеко́ — münakaşa yüzünden çok uzaklara gittik
завести́ семью́ — aile kurmak, ev açmak
завести́ домрабо́тницу — hizmetçi tutmak
завести́ но́вую привы́чку — yeni bir âdet edinmek
заводи́ть соба́ку — evine bir köpek almak
она́ завела́ кур — tavuk beslemeye başladı
6) ( вводить) kurmak; koymakпо давно́ заведённой тради́ции — eskiden kurulan bir geleneğe göre
7) ( начинать) başlamakзаводи́ть перепи́ску с кем-л. — biriyle yazışmaya başlamak
заводи́ть разгово́р / речь с кем-л., о чём-л. — bir şeyden söz / laf açmak
8) kurmak; işletmek, çalıştırmakзаводи́ть часы́ — saati kurmak
заводи́ть мото́р — motoru çalıştırmak
заведи́ вон ту пласти́нку — şu plağı koy
-
7 Wort
Wort n <Worts; Wörter> kelime, sözcük; <-s; -e> söz, laf;ein gutes Wort einlegen für b-nden yana bir şey söylemek;Wort für Wort kelimesi kelimesine;jemandem ins Wort fallen b-nin sözünü kesmek;jemanden beim Wort nehmen b-nin sözünü senet saymak;sein Wort brechen sözünden dönmek, sözünü tutmamak;sein Wort geben söz vermek;sein Wort halten sözünü tutmak, sözünde durmak;das Wort ergreifen söz almak;geflügelte Worte özlü sözler;in Worte fassen dile dökmek;mir fehlen die Worte ifade edecek kelime bulamıyorum;nicht zu Worte kommen ağız açmaya fırsat bulamamak;mit anderen Worten başka (bir) deyişle -
8 Spruch
1) (Aus\Spruch) söz; (Sinn\Spruch) özdeyiş, vecize; ( Motto) parola;2) (Bibel\Spruch) alıntı, söz; (Zauber\Spruch) söz3) (Schieds\Spruch) karar; (Urteils\Spruch) hüküm -
9 engage
v. söz vermek, bağlamak, işe almak, tutmak, kullanmak, çekmek, bağlanmak, garanti etmek, çarpışmaya girmek* * *meşgul et* * *[in'ɡei‹]1) (to begin to employ (a workman etc): He engaged him as his assistant.) iş vermek, işe almak2) (to book; to reserve: He has engaged an entertainer for the children's party.) tutmak3) (to take hold of or hold fast; to occupy: to engage someone's attention.) çekmek4) (to join battle with: The two armies were fiercely engaged.) çarpışmaya girmek5) (to (cause part of a machine etc to) fit into and lock with another part: The driver engaged second gear.) takmak, geçirmek•- engaged- engagement
- engaging -
10 ergreifen
ergreifen*irr vt1) ( fassen) yakalamak; ( Furcht, Ahnung) almak; ( Maßnahmen) almak; ( Partei) tutmak; ( Gelegenheit) yararlanmak (-den); ( Initiative) ele almak;sie ergriff das Wort söz aldı;die Flammen ergriffen das Haus ( fig) alevler evi sardı2) ( in die Hand nehmen) eline almak3) ( festnehmen) tutmak4) ( erschüttern) sarsmak5) ( Beruf) seçmek -
11 prendre
Iv t1 saisir almak2 tenir -(y)a almak3 -den almak4 aller chercher gidip aramak, almak5 yerine koymak6 obtenir edinmek, ele geçirmek7 içmek, yemek [je'mec]8 nécessiter ayırmak, almak9 yakalamak10 tutmak11 yakalamak12 utiliser, faire bir şey yapmak13 prendre l'air hava almak14 prendre feu ateş almak15 prendre l'eau su almakIIv ifonctionner çalışmak -
12 Versprechen
Versprechen <-s, -> ntvaat, (verilen) söz;jdm ein \Versprechen geben birine söz vermek, birine vaatte bulunmak;ein \Versprechen einhalten sözünü tutmak, verdiği sözü yerine getirmek -
13 say
demek, söylemek; okumak; varsaymak, farz etmek, tutmak, söz söyleme, karar verme hakki, karar verme gücü, söz sahibi olma -
14 мало
врзazма́ло де́нег — az para
де́нег ма́ло — para azdır
э́тих де́нег ма́ло — bu para yetmez
вре́мени у нас ма́ло — vaktimiz dar
све́дений об исто́рии го́рода о́чень ма́ло — şehrin tarihine ait bilgiler çok zayıftır
райо́ны, где выпада́ет ма́ло дожде́й — yağmuru kıt bölgeler
но ей э́того ма́ло — ama bu yetmez ona!
но э́того ма́ло — ama bu yeterli değil
он (вообще́) ма́ло ест — boğazsızdır
ма́ло всего́ э́того, так (их ещё и обворова́ли) — tüm bunlar yetmiyormuş gibi (evleri soyuldu)
подле́ц, каки́х ма́ло — alçağın teki, tarihlerin yazmadığı bir alçak
ма́ло то́лько обеща́ть - на́до держа́ть сло́во — sadece söz vermek kafi değil, onu tutmak da gerek
с тех пор ма́ло что измени́лось — o zamandan bu yana değişen pek bir şey yok
от пре́жнего прое́кта ма́ло что оста́лось — geriye eski tasarıdan hemen hemen hiç bir şey kalmadı
ма́ло ли что мо́жет случи́ться / быть — her bir şey olabilir
об э́том ма́ло кто зна́ет — bunu bilen az
мы ма́ло где быва́ли — gittiğimiz yerler az
он ма́ло когда́ е́здит в го́род — şehre indiği seyrek
••дурна́я, ма́ло того́, вре́дная привы́чка — kötü, dahası zararlı bir alışkanlık
-
15 redeem
v. ödemek, para verip kurtarmak, fidye verip kurtarmak, telâfi etmek, amorti etmek, kurtarmak, tutmak (söz), yerine getirmek (vaat), günahını bağışlatmak* * *kurtar* * *[rə'di:m]1) (to buy back (something that has been pawned): I'm going to redeem my gold watch.) rehinden/ipotekten kurtarmak2) (to set (a person) free by paying a ransom; (of Jesus Christ) to free (a person) from sin.) fidye ödeyerek kurtarmak; günahtan arıtmak3) (to compensate for or cancel out the faults of: His willingness to work redeemed him in her eyes.) suçunu unutturmak•- Redeemer- redemption
- past/beyond redemption
- redeeming feature -
16 ausschließen
ausschließen <unreg, -ge-, h>1. v/t ( aus -den) ihraç etmek, çıkarmak; Möglichkeit dışarıda bırakmak; (nicht berücksichtigen) göz önüne almamak;zeitweilig ausschließen JUR geçici olarak ihraç etmek;die Öffentlichkeit ausschließen oturumu umuma/kamuya kapamak2. v/r: sich ausschließen (von) kendini -in dışında tutmak; dışarıda kalmak (anahtarı içeride unutup); (nicht in Frage kommen) söz konusu olmamak -
17 ergreifen
ergreifen v/t <unreg, o -ge-, h> yakalamak, tutmak; Gelegenheit değerlendirmek; Maßnahme almak; Beruf edinmek; fig -i çok etkilemek;die Flucht ergreifen kaçmak;das Wort ergreifen söz almak, söze girişmek -
18 machen
machen ['maxən]I vt1) ( tun) yapmak, etmek;eine Bemerkung \machen bir söz etmek;einen Spaziergang \machen gezinti yapmak, yürüyüşe çıkmak;er macht mir den Garten benim için bahçeyi yapıyor; ( Kräuter) ufalamak;ich will es kurz \machen kısa keseceğim;wird gemacht! yapılacak!;gut gemacht! iyi yaptın!;ein Spiel \machen maç yapmakdas lässt sich \machen bu yapılabilir;was soll man \machen? ne yapalım?;da ist nichts zu \machen yapılacak bir şey yok;was \machen Sie beruflich? meslek olarak ne yapıyorsunuz?;was macht dein Bruder? ağabeyin [o erkek kardeşin] ne yapıyor?;lass mich nur \machen! bırak da ben yapayım!;mach's gut! ( fam) ( Abschiedsgruß) eyvallah!;warum lässt du das mit dir \machen? niçin bunu kendine yaptırtıyorsun?;ins Bett/in die Hose \machen ( fam) yatağa/donuna yapmakein Foto \machen fotoğraf çekmek;sie ließ sich beim Friseur/von einer Freundin die Haare \machen kuaföre/kız arkadaşına saçlarını yaptırdı;dafür ist er wie gemacht onun için biçilmiş kaftan3) ( Lärm) yapmak;Eindruck \machen izlenim bırakmak;einen Fleck auf etw \machen bir şeyin üzerini leke etmek;macht nichts! ( fam) ziyanı yok!, fark etmez!;was macht das schon? bu ne fark eder ki?das macht mich nervös/verrückt bu beni sinir/deli ediyor;jdm etw leicht \machen birine bir şeyde kolaylık göstermek;jdm das Leben zur Hölle \machen birinin hayatını zehir etmek;Joggen macht fit jogging insanı zindeleştirirwas macht das? bu, ne tutuyor?das macht zusammen 14 bunlar, birlikte 14 eder, hepsi 14 ederII vrsich \machensich hübsch \machen süslenmek;sich lächerlich \machen maskara olmak, kendini gülünç duruma düşürmek;sich beliebt \machen kendini sevdirmek ( bei -e);sich verständlich \machen derdini anlatmak;\machen Sie sich's bequem! rahatınıza bakın!3) ( passen)sich gut \machen iyi durmak4) ( beginnen)sich an die Arbeit \machen iş başı yapmak;sich auf den Weg \machen yola koyulmak5) ( sich bereiten)\machen Sie sich nur keine Umstände wegen mir! benim yüzümden zahmet etmeyiniz!;6) ( fam)sie macht sich nichts aus Eis dondurmadan hoşlanmaz -
19 verpflichten
verpflichten*I vt1) yükümlendirmek, mecbur tutmak;verpflichtet sein, etw zu tun bir şey yapmakla yükümlü olmak;ich bin ihm sehr verpflichtet ona çok minnettarım;ich bin Ihnen sehr zu Dank verpflichtet size çok müteşekkirim;ich bin zum Schweigen/Sprechen verpflichtet susmak/konuşmak mecburiyetimdeyim [o zorundayım]II vrsich \verpflichten taahhüt etmek (zu -i), üstlenmek (zu -i); ( versprechen) söz vermek (zu -e); ( Sportler) mukavele yapmak;sich jdm verpflichtet fühlen birine minnet duymak, birine minnettar kalmak -
20 شرف
Iشَرَّفَ1. ululamakAnlamı: ulu tutmak2. iplemekAnlamı: saygı göstermek3. onurlandırmakAnlamı: kendisine saygı duyulan bir kimse, onur kazandırmak4. şereflendirmekAnlamı: onurlandırmak5. saymakAnlamı: saygı göstermek6. büyütmekAnlamı: büyük duruma getirmekIIشَرَف1. yüz akı2. salahAnlamı: düzelme, iyileşme, iyilik3. haysiyetAnlamı: itibar, onur, değer, şeref4. galebeAnlamı: yenme, yengi5. onur6. şerefAnlamı: onur7. kibarlık8. dürüstlükAnlamı: doğruluk
- 1
- 2
См. также в других словарях:
söz tutmak — söz dinlemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz — is. 1) Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil 2) Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük 3) Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi Yer yer… … Çağatay Osmanlı Sözlük
nüfuzu altında tutmak — söz geçirme gücünü üstün kılmak, egemenliği altında bulundurmak Onu uzun müddet nüfuzu altında tuttuğuna bir misal olarak... A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz dinlemek (veya tutmak) — söylenen bir sözü, verilen bir öğüdü benimsemek, davranışlarını bunlara uydurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
not tutmak — biri söz söylerken başkası onun söylediklerini yazmak Benim sınıfta tuttuğum notları alır, sınavlara öyle hazırlanırdı. A. Ümit … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak tutmak — hlk. 1) mâni yarışmalarında karşısındakine uyması gereken uyağı vermek Mânicilerden biri gülerler diye bir ayak tutar, ona biri karşılık verir. S. Birsel 2) öncülük etmek 3) söz açmak 4) ileride söylenecek bir söze önceden zemin hazırlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dilini tutmak — sonunu düşünmeden gelişigüzel konuşmaktan sakınmak Şarkta, insanın selameti dilini tutmasındadır, diye bir söz vardır. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağzını (veya çenesini) tutmak — 1) boşboğazlık etmemek 2) kötü söz söylememek 3) bir konuda arzu edilmeyen düşüncelerin açığa çıkmasını bir biçimde önlemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
dil — 1. is. 1) Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki... Y. Z. Ortaç 2) Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendi — zm. 1) İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat Kendi ülkemizde kendimizi yok edeceklerdi. R. E. Ünaydın 2) Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatan bir söz Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz.… … Çağatay Osmanlı Sözlük